13 Ocak 2011 Perşembe

HIV/AIDS


Kimileri AIDS’in sadece eşcinsellerde görülen bir hastalık olduğunu sanıyor, kimileri ise acı biber yemenin virüse karşı koruma sağladığını ileri sürüyor. AIDS hastalığına neden olan virüsün, batının ilerlemiş ülkelerinin silahlı kuvvetlerine ait laboratuvarlarda geliştirildiğine inananlar olduğu gibi, bilim adamlarının onu laboratuvarlarda yarattığını söyleyenler de var. Gerçekten öyle mi? Yoksa bu bilgilerin çoğu bilgi kirliliği mi? İnsanlık tarihinin gördüğü bu en büyük salgın hakkında bildiklerimiz, şüphesiz ona karşı yürütülen savaşta ne kadar başarılı olacağımızı belirleyen en önemli etkenlerin başında geliyor.TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisinin Şubat 2011 sayısı için HIV AIDS konusunu kaleme aldım.
Yazım için Iowa Üniversitesi HIV/AIDS Kliniği’nin yöneticisi ve ABD’de yapılan aşı çalışmaları ile virüs araştırmalarına yön veren komitelerde yıllarca başkanlık ve üyelik yapmış olan arkdaşım ve meslektaşım Prof. Jack Stapleton ile AIDS konusunda bir söyleşi yaptım.

Aşağıdaki video HIV'nin yaşam döngüsünü animasyon olarak gösteriyor.

HIV konusunda yazmaya karar vermemde önemli bir etken ülkemizde HIV/AIDS hakkında kulaktan dolma, yanlış bilgilerin dolaşıyor olması. Örneğin bir defasında konu ile ilgili bir radyo programında röportaj yapılan kişinin, acı biberin HIV enfeksiyonunu önlediğini söylediğini duymuştum. Benzer şekilde, Afrika’da bakire biriyle cinsel ilişkide bulunmanın HIV/AIDS hastalığını tedavi edeceğine inananlar olduğunu biliyoruz. Son yıllarda ülkemizde de HIV/AIDS vakalarının sayısı giderek artıyor. Birleşmiş Milletler AIDS Programı 2010 Yılı Raporu’nda, ülkemizde tahminen 4600 HIV/AIDS hastası olduğu belirtiliyor. Bu rakam 5,6 milyon AIDS hastasının olduğu Güney Afrika’ya kıyasla çok düşük gibi görünse de, ülkemizin konumu açısından HIV hâlâ çok önemli bir tehlike durumunda. Birleşmiş Milletler raporu özellikle doğu Avrupa ve orta Asya ülkelerinde 2000 yılından beri AIDS virüsü taşıyanların sayısının hızla arttığını ve üçe katlandığını bildiriyor. Yine aynı raporda, en fazla AIDS hastası bulunan Afrika’da AIDS’ten ölenlerin sayısı düşüşe geçmişken, doğu Avrupa ve orta Asya’da grafiğin hâlâ tırmanışta olduğu belirtiliyor. Ülkemizle bu ülkeler arasındaki ilişkiler her geçen gün artıyor. Ekonomik veya turistik nedenlerle bu ülkelerden kısa veya uzun süreli olarak ülkemize gelenlerin sayısı birkaç milyona ulaşıyor.

HIV’nin çocuk, genç, ihtiyar, erkek, kadın, eşcinsel, heteroseksüel ayrımı yapmadan herkese bulaşması da her zaman göz önünde bulundurulması gereken önemli bir gerçek. 2009 yılı istatistiklerine göre dünya genelinde 33,3 milyon çocuk ve yetişkin HIV taşıyor ve bunların yarıdan biraz fazlasını kadınlar ve çocuklar oluşturuyor. Ayrıca her yıl 2,6 milyon kişi AIDS virüsüne yakalanıyor. Bütün bu veriler HIV enfeksiyonunun hâlâ çok önemli bir tehlike olduğunun ve bu konuda ülke olarak tetikte olmamız gerektiğinin altını çiziyor. HIV/AIDS enfeksiyonlarının önlenmesinde ilk basamak şüphesiz konu hakkında doğru bilgilerle donanmış olmaktır. Hastalığın yayılmasında insan davranışı en önemli faktör olduğu için, doğru bilgi büyük ihtimalle doğru davranışı da beraberinde getirecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder