28 Nisan 2011 Perşembe

Korkusuz Beyin

Güneşin ışıklarının ağaçların yaprakları arasından süzülerek aydınlattığı bir patikada yürürken göz ucuyla gördüğümüz bir şey aniden sıçramamıza, kalp atışlarımızın hızlanmasına, kan basıncımızın yükselmesine, yüzümüzde korku ifadesinin belirmesine ve korkulu anlar yaşamamıza neden olabiliyor. Gördüğümüz o şey gerçek bir yılan da olsa, yılana benzeyen kurumuş bir dal parçası da olsa yaşadıklarımız değişmiyor. Görüntünün gözümüze ilişmesi ile başlayan bu bir seri olay, bizim kontrolümüz dışında ve saliseler içinde gerçekleşiyor. Aslında tepki verme süremiz göze gelen bilginin beynin en gelişmiş, düşünen, değerlendiren ve karar veren bölgelerini devreye sokmak için gereken süreden çok daha kısa. Peki o zaman ölümle yaşam arasındaki hassas çizgiyi belirleyebilecek kadar önemli olan bu işlev,yani korku nasıl gerçekleşiyor?
TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisinin Mayıs 2011 sayısı için "Korkusuz beyin" başlıklı bir makale yazdım. Universitemizden bir grup nörobilimci makaleye konu olan S.M. üzerinde yıllardır çalışıyorlardi. Uzun bir süreden sonra nihayet eçtiğimiz günlerde S.M. sayesinde çok önemli bir buluşun altina imza attılar. "Korku" duygusu ile beyin arasındaki ilişkiyi çözdüler. Amerika'da hem yazılı hem de görsel medyada buyuk ilgi goren bu bilimsel keşfi ülkem okurları için kaleme aldım.